NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ عَوْفٍ
الطَّائِيُّ
حَدَّثَنَا
الرَّبِيعُ
بْنُ رَوْحِ بْنِ
خُلَيْدٍ
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ خَالِدٍ
يَعْنِي
الْوَهْبِيَّ
حَدَّثَنَا
الْفَضْلُ
بْنُ
دَلْهَمٍ
عَنْ الْحَسَنِ
عَنْ
سَلَمَةَ
بْنِ
الْمُحَبَّقِ
عَنْ عُبَادَةَ
بْنِ
الصَّامِتِ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بِهَذَا
الْحَدِيثِ
فَقَالَ
نَاسٌ
لِسَعْدِ بْنِ
عُبَادَةَ
يَا أَبَا
ثَابِتٍ قَدْ
نَزَلَتْ
الْحُدُودُ
لَوْ أَنَّكَ
وَجَدْتَ مَعَ
امْرَأَتِكَ رَجُلًا
كَيْفَ
كُنْتَ
صَانِعًا
قَالَ كُنْتُ
ضَارِبَهُمَا
بِالسَّيْفِ
حَتَّى يَسْكُتَا
أَفَأَنَا
أَذْهَبُ
فَأَجْمَعُ
أَرْبَعَةَ
شُهَدَاءٍ
فَإِلَى
ذَلِكَ قَدْ قَضَى
الْحَاجَةَ
فَانْطَلَقُوا
فَاجْتَمَعُوا
عِنْدَ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالُوا
يَا رَسُولَ
اللَّهِ
أَلَمْ تَرَ
إِلَى أَبِي
ثَابِتٍ
قَالَ كَذَا
وَكَذَا
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
كَفَى
بِالسَّيْفِ
شَاهِدًا
ثُمَّ قَالَ
لَا لَا
أَخَافُ أَنْ
يَتَتَابَعَ
فِيهَا
السَّكْرَانُ
وَالْغَيْرَانُ
قَالَ أَبُو
دَاوُد رَوَى
وَكِيعٌ
أَوَّلَ
هَذَا الْحَدِيثِ
عَنْ
الْفَضْلِ
بْنِ
دَلْهَمٍ عَنْ
الْحَسَنِ
عَنْ
قَبِيصَةَ
بْنِ حُرَيْثٍ
عَنْ
سَلَمَةَ
بْنِ
الْمُحَبَّقِ
عَنْ النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَإِنَّمَا
هَذَا
إِسْنَادُ
حَدِيثِ
ابْنِ
الْمُحَبَّقِ
أَنَّ
رَجُلًا
وَقَعَ عَلَى
جَارِيَةِ
امْرَأَتِهِ
قَالَ أَبُو
دَاوُد
الْفَضْلُ
بْنُ
دَلْهَمٍ
لَيْسَ
بِالْحَافِظِ
كَانَ
قَصَّابًا
بِوَاسِطَ
Seleme b. el-Muhabbak'tan;
Ubâde b. Sâmit (r.a.), Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den, bu hadisi
rivayet etti. Bunun üzerine insanlar Sa'd b. Ubâde (r.a.)'a;
"Ey Ebâ Sabit !
Şüphesiz hadler indi. Şayet sen, karınla birlikte bir adam bulsan ne
yapardın?" dediler,
Said (r.a.); "Onlar
susuncaya (ölünceye) kadar, kılıçla vururdum. ( O durumda) gidip de dört tane
şahit mi toplayayım?! O zamana kadar zaten iş biter" dedi. (Oradakiler)
gidip, Rasulullah (s.a.v.)'in yanında toplandılar ve ;
" Ya Rasulullah !
Ebû Sâbit'e baksana ! Şöyle şöyle dedi" dediler. Rasulullah (s.a.v.):
"Şahit olarak
kılınç yeter" buyurdu, sonradan da; "Hayır hayır ben o konuda
kindarların ve kıskançların aceleyle kötülük yapmalarından korkarım" dedi.
İbn Mâce, hudûd da
tahric etti bunu.
Ebû Davud der ki: Baş
tarafını, Vekî, Fazl b. Delhem'den, O haseriden, Hasen, Kabisa b. Hureys'ten, O
da Seleme b. Muhabbık vasıtasıyla Rasulullah (s.a.v.) den rivayet etmiştir. Bu,
İbnul-Muhabhık' in isnadı (onda) "Bir adam, karısının cariyesi ile temasta
bulundu" şeklindedir.
Ebû Davud: "Fail b.
Delhem "Hafız" değildir. Vâsıf da kasaptı" dedi.
İzah:
Vasıf: Basra İle Küfe
arasında, Haccac tarafından inşa edilmiş olan bir şehirdir.
Rivayetin baş tarafı,
bundan önce geçen hadistir. Zâten o kısım burada yer almamıştır. O bölümle ilgili
olarak burada söylenecek bir şey yoktur. Ancak son bölümle ilgili açıklamada
bulunmamız gerekir.
Rasulullah (s.a.v.)
önce, Sa'd b. Ubâde'nin, karısını bir yabancı ile yatarken görmesi halinde
onları öldüreceği tarzındaki sözlerini benimsemiş ve: "şahit olarak kılınç
yeter" buyurmuştur.
Ama peşinden bunun bir
takım sûi istimallere sebep olacağını söyleyerek men etmiştir. Rasulullah
(s.a.v.) bunun bazı haksız öldürmelere sebep olacağına işaretle; "kindarın
ve kıskancın acele ile bir kötülük işlemelerinden korkarım" buyurmuştur.
Yâni olur ki, birisine kızan birisi evine girdiğinde o adamı evinde görür ve
karısına kötülük ettiği zahabına kapılarak aceleyle öldürür. Ya da aşırı
derecede kıskanç birisi, evinde gördüğü bir adamı zina etmese bile öldürmeye
kalkar. İşte böyle kötü bir sonucun ortaya çıkmaması için bir yabancı bulan
kişiye ne onu ne de* karısını öldürme yetkisi verilmez. 4532 ve 4533
numaralarda gelecek olan hadisler de açıkça buna delâlet etmektedirler.
Fakat, karısını
birisiyle zina ederken yakalar ve o vaziyette öldürürse durum ne olur?
İbn Kudâme bu konu ile
ilgili olarak şöyle demektedir: "Bir adam birisini karısı ile zina
halinde bulur ve onu öldürürse kendisine kısas da, diyet te gerekmez. Çünkü
rivayet edildi ki; Hz. Ömer (r.a) bir gün öğle yemeği yerken, elinde kınından
çıkmış, kana bulanmış bir kılıçla koşarak bir adam geldi.
Ömer'in yanına oturup,
yemeye başladı. Bir grup da peşinden gelip; "Yâ emirel-mu'minin! şüphesiz bu
adam karısı ile birlikte arkadaşımızı öldürdü, dediler. Hz. Ömer:
Bunlar ne diyorlar?
Adam:
Birisi karısının
bacaklarına kılınçla vurdu. Onların arasında birisi vardı, onu öldürdü, dedi.
Hz. Ömer, gelenlere:
Bu adam ne diyor? dedi.
Adamlar:
Kılınanı vurdu ve
karısının bacaklarını, kesti. Kılınç adamın ortasına değdi ve ikiye böldü,
dediler.
Hz. Ömer, adama:
Eğer tekrar yaparlarsa
sen de tekrarla, dedi"[İbn Kudâme, el-Muğnî, X, 348.]
İbn Kudame devamla,
kadının, zinayı kendi rızasıyla yapması halinde tazminat gerekmediğini, ama
zorlanarak ikrahla teslim alınmışsa öldürene kısas uygulanacağını söyler.
Birisi, bir adamı
öldürse ve onun karısı ile birlikte bulduğunu iddia etse, maktulün velisi de
zina iddiasını reddetse, velinin sözü kabul edilir. Katilden beyyine istenir.
Beyyinenin iki şahit mi yoksa dört şahit mi olduğu konusunda iki görüş vardır.
Bu ihtilâfa sebep, öldürenin, zinanın sübutunu mu yoksa öldürme sebebinin zina
oluşunu isbat mı olduğu konusundaki farklı görüşlerdir.
Burada bir de şu soru
hatıra gelebilir:
Birisi zina etse ve
zina suçu dört erkeğin şehâdeti ile hakim huzurunda sabit olsa ve zinakârı
birisi öldürse katile ne icâbeder?
İbn Kudâme, bu soruya
da; "Muhsan olan zinakârı öldürene kısas, kef-fâret ve diyet gerekmez. Bu,
Şafii mezhebinin zahiri görüşüdür. Alimler, zinâkarı Öldürmenin devlet
başkanının hakkı olduğunu söyleyerek, katile diyet gerektiğini
söylemişlerdir"[İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 348.]
Ebû Davud, hadisin
sonunda, Kabîsa'nın Seleme b. Muhabbık'tan bir
rivayetine işaret etmiş
ve bu rivayetin isnâdındaki Fadl b. Delhem'in zaafına dikkat çekmiştir. Ayrıca
Musannif, bu rivayette Fadl b. Delhem'in, yanlışlık yaptığını bir metnin
senedini, başka bir metne kattığını söylemiştir. Çünkü üzerinde durduğumuz
hadis ve konu ile, bu adamın cariyesi ile temas kurduğunu bildiren hadis
arasında hiçbir ilgi yoktur.